İnsanın hayatında herşeyin bir sembolizmi olduğu gibi "baba" nın da
bir sembolizmi vardır. Baba, kişi için kendisinin seçmediği, onun
iradesi dışında bir şekilde onun başına gelmiş ve onun üzerinde
yetkileri olan, belki onun sahibi gibi duran bir otoriteyi de temsil
eder.
Burada bir parantez açarak, bazı doğu öğretilerinde yer
alan, biyolojik babamızı ve annemizi seçerek gelen ruhlar olduğumuz
görüşünü şimdilik bir kenara bırakıyorum. Zira burada biyolojik babadan
bahsetmiyorum. Baba sembolünden bahsediyorum. İnsanın hayatında bazen
bir arkadaşı, bir akrabası ya da hatta güçlü bir kadın bile (hani devlet
gibi kadın derler ya) bir baba sembolü olabilir.
Baba bir
şekilde kişinin başındadır, ona emreder, birşeyler söyler, görüşü
önemlidir, kızdırmak istemeyeceğin bir otoritedir, şiddetinden,
hışmından korkulur. Onun isteyeceği şekilde davranmak, onun tarafından
onaylanmak çok önemlidir. Kişi hiç umrunda değilmiş gibi davransa bile,
babanın kendisine ne söylediği, kendisi hakkında ne düşündüğü, onu
onaylayıp onaylamadığı, sevip sevmediği kişi için çok ama çok önemlidir.
Baba tarafından onaylanmak büyük bir motivasyon yaratabilirken,
onaylanmamak büyük bir depresyon ve agresiflik yaratabilir.
Hayatımızda babanın nasıl bir durumda olduğu çok önemlidir ama diğer
yandan baba sembolü ile etkileşimimizde kendi durumumuzu, baba sembolüne
bakışımızı anlamamız da çok ama çok önemlidir. Nasıl bir baba
istiyoruz? Ya da bizim irademiz dışında başımızda duran, bizden önemli
beklentileri olan, bize sorumluluklar yükleyen bu otoriteyi ne kadar
kabullenebiliyoruz? Acaba emirler yağdıran ve korkulan bir figür mü
olmalı bu baba, yoksa arkadaş canlısı, bizi dinleyen, anlayan, seven,
merhametli bir baba mı olmalı? Ya da biraz ondan biraz bundan mı?
Saygının içinde birazcık korku da olmalıdır diyenlerden miyiz, yoksa
asla ve asla korkmayan ve herhangi bir şekilde üstünlüğü ve otoriteyi
kabul etmeyen biri miyiz? Ya da bir babayı hiçbir şekilde kabul etmeyen
ve kendi kendimizin babası olmayı seçmiş biri miyiz? Bir evrensel kanun
olarak unutmayalım ki, baktığımız şey de bize bakar. Bizim ona bakışımız
onun bize bakışını etkiler. Bu sebeptendir ki iki kardeşin aynı babaya
bakışları farklı, aynı babanın ikisine yaklaşımı farklı olacaktır.
Biyolojik babamız da dahil olmak üzere hayatımızda bir dizi unsuru baba
sembolü ile eşleştiririz. Baba sembolüne bakışımız aynı zamanda çalışma
hayatımızda karşılaştığımız yönetici ve patron figürlerine, yaşadığımız
ülkedeki devlet otoritesine ve bazı durumlarda kadınlar için koca
figürüne bakışımız ile paralellik gösterir. Babamızın otoritesini ne
kadar kabullenebiliyorsak, devlet otoritesini de, yöneticimizi de o
kadar kabullenici olabiliriz. Ya da tam tersi. Kadınlar da babaları gibi
birer koca isterken, kocalarının otoritesini de babalarının otoritesi
kadar kabul ederler ya da etmezler.
Baba figürünün hayatımıza
getirdiği bazı sorumluluklar vardır. O sorumlulukları almamızı ister. Ne
istediğimizin, ne düşündüğümüzün pek önemi yoktur. Ondan gelen bu
görevler bir şekilde yapılmalıdır. İşte bu sorumlulukları alıp almama
konusundaki tavırlarımız, kabullenme dozumuz, sorgulayışımız da baba,
patron, devlet, (kadın isek) koca gibi figürler arasında benzerlik
gösterir. İnsanlar kendi algılarındaki baba sembolü ile örtüşen
durumlarda biyolojik babaları, patronları ve devlet adamları ile iyi
geçinirken, baba sembollerine uymayan durumlarda bu unsurlarla
çatışırlar. Bir düşünün babanız ile ilişkiniz, devlet mekanizması ile
ilişkinize benziyor olabilir mi? Ya da yöneticinize? Baba sorgulanabilir
mi, ona karşı gelinirse ne olur, onu olduğu gibi kabul eder misiniz
yoksa değişmesi için talepte bulunacak cüreti gösterebilir misiniz?
Erkekler için de babalık aynı zamanda kendi çocukları olduğunda onlara
yaklaşımları, onlar üzerinde kuracakları otoritenin şeklini de
belirleyen bir unsurdur. Bir erkek olarak kişi nasıl bir yönetici ise,
çocuğu ile ilişkisi de o paralellikte olacaktır. Baskıcı, kontrol etmek
isteyen, özgür bırakmayan, hataya izin vermeyen bir yönetici, bir baba
olarak çocuğuna da benzer şekilde davranacaktır. Eğer bu kişi bir devlet
makamında bulunacaksa, onun halkına bakışı ve yaklaşımı da çocuklarına
olduğu gibi olacaktır. Korkulan bir baba, korkulan bir devlet adamı,
sevilen ve demokratik bir baba aynı şekilde halkının özgürlüklerine
saygı duyan ve demokrasiyi savunan bir devlet adamı olacaktır.
Kısacası bir devlet adamını ya da bir yöneticiyi daha iyi anlamak için
onun nasıl bir baba olduğunu anlamamız çok önemli. Kişinin illa ki
çocuğu olması da gerekmiyor aslında. Çünkü ilk başta dediğim gibi
biyolojik bir babalıktan değil, sembolizmden, işin psikoljisinden
bahsediyorum. Kişinin özel hayatında çocuklara, gençlere yaklaşımı,
başka birinin sorumluluğunu alabilme kapasitesi ve tarzı, devlet
makamında halkına olan yaklaşımı ile benzeşir. Aynı şekilde biz nasıl
bir babaysak, başımızda da öyle bir baba görmek istiyor olabiliriz.
Her baba çocukları için "kendince" en iyi olanı ister tabii ki. Fakat
bu istedikleri nasıl bir şeyler? Ve çocukları için istediklerini
gerçekleştirme şekli nasıl? Onlar için nasıl bir gelecek istiyor,
onların hayatını ne kadar umursuyor? Kendisini çocuklarının sahibi gibi
mi görüyor? Yoksa hiç bir şeyin sahibi değil, sadece bir süre için
onları koruyan, gözeten biri olduğunu mu kabullenmiş? Kendisine emanet
edilmiş olan bu çocuklara nasıl davranıyor? Tek kural koyucunun kendisi
olduğunu mu düşünüyor yoksa kendisinden üstün ve herkesin hakkını
belirleyen bir hukuk mekanizmasına güveniyor, en nihayetinde de ilahi
yasalara göre davranıyor mu? Gücü nasıl kullanıyor? Adilce mi? Demoratik
bir şekilde mi? Peki ya bir çocuğun bir babayı, halkın da devleti
sorgulama hakkı var mıdır?
Toplumumuzda baba sembolü daha çok karşı gelinemez, sorgulanamaz, otoriter bir baba sembolü olarak görüldüğü sürece bu durum babanın kendi bildiğini okuması için bir sebep olacaktır. Kuralları o koymak isteyecek ve elindeki gücü istediği zaman, istediği şekilde kullanmaktan çekinmeyecektir. Şahsen yer yüzünde sorgulanamaz kimse olmadığına inanıyorum. Herkes yaptıklarından sorumludur ve ben sadece yüce varlığa hesap veririm diyerek insanları bir kenara itemez, itmemelidir.
Şimdi aşağıdaki videoyu bir
izleyin. Bu adamı Amerika'nın devlet başkanı olarak değil, bir devlet
adamı olarak değil, bir baba sembolü olarak izleyin. Bu baba sembolü
sizinkine benziyor mu? Benzemesini ister miydiniz? Bir düşünün. Devlet
otoritesi toplumun çoğunun görmek istediği baba sembolüdür. Kişilerin
hayatlarındaki baba sembolü çağdaşlaşmadığı, demokratikleşmediği sürece
devlet otoritesinde karşımıza gelecek karakterler de üç aşağı beş yukarı
aynı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder